ALMANYA: SDP VE YEŞİLLER KIL PAYI KAZANDI (Lutte Ouvrière gazetesinden)

Imprimer
27 eylül 2002

Almanya’da SPD-Yeşiller koalisyonu genel seçimleri çök az bir farkla kazandı. SPD-Yeşiller koalisyonu toplam 306 sandalye kazanda. Bundestag’ta (Mecliste) Çoğunluk elde etmek için 302 sandalye gerekiyor. Hükümet koltukları için yarışan politikacılar için Önemli olan hükümet olmaktır.

Ama durum seçmenler ve Özellikle de emekçiler için Çok farklıdır. 1998 seçimlerine belirli bir ilgi -hatta bazı hayaller- vardı. Çünkü 1998 yılı Öncesindeki 16 yıl boyunca Hristiyan Demokrat Helmut Kohl tek başına iktidar olmuştu. 2002 seçimlerine ise fazla bir ilgi yoktu. Bu son seçimlerde oy kullanmayan seçmen sayısı yüzde 3.1 artarak 1994 seviyesine Çıktı. Bu olgu işsizlikten Çok daha feci bir şekilde etkilenen Doğu Lander’lerinde (eyaletlerinde) Çok daha belirgin olup oy kullanmayanların oranı daha da artmıştır (yüzde 5 ile 8 arasında).

Schröderin Sosyal Demokrat Partisi (SPD) yüzde 2.4’lÜk bir oy kaybına uğradı. Bu son seçim sonuçları SPD’nin yıpranıp 1998 yılından bu yana yapılan her seçimde oy kaybına uğrama olgusunu daha da ortaya koydu. Bu gerilemeden ise Yeşiller yüzde 1.9 bir ilerleme kaydederek yüzde 8.6’a Çıktılar. Fransız basını Yeşillerin sonuçlarını ‘oy patlaması’? olarak takdim ediyor. Ama aslında Yeşiller böyle bir sonucu daha Önce de 1987’de yüzde 8.3 oy alarak- elde etmişlerdi. Yeşillerin aldıkları sonucun fikirlerinden kaynaklandığını söyleyemeyiz. Tam aksine, Yeşiller hükümet ortağı oldukları son 4 yıl içerisinde onları farklı kıldığı iddia ettikleri nükleer karşıtı ve savaş karşıtı fikirlerinden vazgeçtiler. Nükleer enerjiden 20 yıl sonra vazgeçeceklerini duyurdular. Ama zaten yıl sonra şimdiki nükleer santrallar kullanım dışı kalacaklar. Savaş konusuna gelince, Almanya 1945 yılından sonra ilk defa SPD-Yeşiller koalisyonu hükümeti aracılığıyla önce eski Yugoslavya’ya karşı sonra da Afganistan’da yapılan askeri operasyonlara katıldı. Aslında Yeşillerin başardığı bir şey varsa, o da sıra ile sağ ve solun uyguladığı ve ‘sorumlu’? bir siyaset diye adlandırılan siyasete ayak uydurmaları ve başkanları Joschka Fischer’in hava atmasıdır.

Sağ, oylarını artırmasına rağmen Helmut Kohl dönemindeki oy seviyesini yakalayamadı. Sağ, SPD’nin yıpranmasından yararlanmıştır, ama buna ek olarak da gerici Çevrelere yağ Çekerek bu Çevrelerin oylarını aldı. Sağ, adayı Edmund Stoiber ağzından gerici fikirlere vurgu yapıp euroya karşı Çıktı ve aile reformlarına karşı tavır aldı. Stoiber seçimlerden bir hafta Önceki kampanya esnasında Özellikle ‘can güvenliği’? konusuna vurgu yapıp yabancı düşmanlığı yaptı. Örneğin Stoiber’in yardımcısı Bavyera içişleri bakanı Güner Beckstein seçimlerden birkaç hafta Önce ‘göçmenlere karşı mücadele yöntemleri’? geliştirdi ve Almanya’ya ailelerini ziyarete gitmek isteyen Türklere artık vize verilmemesini savundu! Yine de sonuç itibarıyla tüm bu demagojiler CDU-CSU sağ koalisyonuna seçimleri kazandıramadı. İyi de oldu.

Doğu Almanya kökenli eski Stalinci PDS ise oy kaybedip yüzde 5.1’den yüzde 4’e inerek Meclisteki gurubunu kaybetti. Sadece Doğu Berlin’deki iki işçi semtinde iki milletvekilliğini koruyabildi. Almanya’nın birleşmesinden bu yana Doğu’da işsizliğin artmasını protesto etmek isteyen birçok insan PDS’e oy veriyordu. Ama PDS bu oyları burjuva politikacılarıyla Çıkar elde etmek için kullandı. Hatta bazı eyaletlerde SPD ile yerel iktidarlarla ortaklık yaptı. Böylece emekçi düşmanı kemer sıkma siyasetlerine, Özellikle de Berlin’deki sosyal ve kamu bütçelerindeki kısıtlamalarda suç ortaklığı yaptı.

Üstelik PDS’e oy veren birçok kişi, PDS’in Başkanı avukat Gregor Gysi’nin milletvekili sıfatıyla yaptığı uçak seferlerinden dolayı ona verilen Ücretsiz biletleri kendi Özel seyahatleri için kullandığını bu yazın itiraf ettikten sonra PDS’e olan güvenlerini yitirdi. Bu küçük yolsuzluk CDU veya SPD’nin yaptığı yolsuzluklara göre devede kulaktır. Ama yoksulların savunucusu olduğunu iddia eden bir parti için bu iyi karşılanmadı. Bunun sonucu olarak PDS’in Doğu Almanya’daki oyları ortalama yüzde 21.5’ten yüzde 16’ya indi. Yerel seçimlerin yapıldığı Batı Mecklembourg-Pomeranie’de ise yüzde 8 oy kaybına üradı.

Devrimci Örgütlere gelince, onlar geçen genel seçimlerden de daha kötü bir Şekilde ortalıklarda yoktular. Sadece birkaç seçim bölgesinde vardılar. Genelde durum devrimciler için fazla iyi değildir. Bazı büyük gruplar hiç değilse bile Lander’ler seviyesinde seçimlere katılabilirlerdi (böylece de milyonlarca seçmene hitap etme olanaklarından yararlanabilirlerdi). Ama katılmadılar.

Bu son seçimlerde bilinçli emekçilerin görüşleri ifade edilmedi. Şimdi hükümet ve patronlar işçi sınıfına karşı yeni saldırı planları hazırlıyorlar. Örneğin Siemens veya Babcok-Borsig gibi büyük işyerlerinde yeni tensikat planları vardır ve işsizlerin belirli hakları iptal edilip herhangi bir işe girmeyi ve düşük Ücretle çalışmayı onlara kabul ettirmek istiyorlar.

Bu durumda işçi sınıfı hep birlikte karşı Ayıkmalıdır. Sendikalar, sosyal demokrat hükümete karşı hiçbir ciddi eylem tertiplemeyecekler. (En son genel grev 1948 yılında yapılmıştı!). Ama işçi sınıfının böyle hiçbir tepki göstermeden saldırılara boyun eğmeye devam edeceğini sanmasınlar. Örneğin bundan 5 yıl Önce Ruhr ve Sarre bölgelerinde madenciler sendika engellerine rağmen Bonn kentinin sokaklarını işgal edip kapanan madenlerde haklarını almasını bildiler. Geçen ilkbaharda ise inşaat işçileri sendika planlarını da aşarak ekipler halinde inşaatları gezip grevi yaymasını bildiler. Emekçiler, onlara karşı hazırlanmış olan saldırı planlarını sınıf mücadelesi geleneklerine sahip çıkarak püskürtebilirler.